7 Şubat 2011 Pazartesi By: sabannuhoglu

Gençlik, gençlik dedikleri...

Gençlik gençlik diyorsunuz, nedir gençlik bilmiyorsunuz?

Gençliğimin ne olduğunu anlayamadım. Günlerim okumakla, ders çalışmakla geçti, yalnız inkar etmeyeyim günlerimiz çok iyi geçti. Bizim gençliğimizde gençlik, kendi oyununu kendi icat ediyordu, ne oyunlar...Oyuncağını kendin yap, al bıçağı eline tahta bir kılıç yap...ya da patlak naylon topun içine balon şişir, olsun bir top, vur vurabildiğin kadar. Hava kararıp top gözden kayboluncaya kadar.

Annem merak eder, telaşlı telaşlı haydi oğlum babanız geldi, eve gelin derdi. Babamızdan çok korkardık, disiplinliydi, şımarıklığı sevmezdi, yüzü hiç gülmezdi, meğer dertliymiş rahmetli. Bizi içinden çok severmiş, ama dışardan sevgisini pek belli etmezdi. Bir tek isteği vardı rahmetlinin, benden önce eve gelin, benden sonra eve gelenleri eve almam derdi. Biz de elimizden geldiğince babamızdan önce eve gelmeye gayret ederdik.
Neydi o Tommiks, Teksas okuma sevdaları...ben pek o kitapları okumayı sevmezdim, çünkü, silah, vurma, kırma içeren kitaplardı. Silahları pek sevmezdim, ama babamın aldığı mantar patlatan tabancalar hoşuma giderdi, belki babmın hediyesi olduğu için hoşuma giderdi. Kardeşim çok severdi, silahı. Dedem rahmetli kardeşime su tabancası alırdı, bana almadığı için üzülsem de yine de o eğlenceye ben de katılırdım.

Top oynarken çok hızlı koştuğumdan mahalle takımının as elemanıydım, fakat ayağıma futbol ayakkabısı alacak paramız olmadığında naylon ayakkabı giyerdim. Kulüp binalarının çöplüğüne atılmış, bir tarafları yırtılmış futbol ayakkabılarını arkadaşlarımla birlikte toplardık, yırtılmış yerlerini diker, büyük gelen ayakkabıların içini pamukla doldururduk. Bu ayakkabıları giyip de mahalle maçına çıktığımızda karşı takımın oyuncuları bize gıpta ile bakardı. O ayakkabılarla havamızdan geçilmezdi. O günler hoş günlerdi hoş.

O yıllarda kış çok sert geçerdi. Kış günlerinin en zevkli oyunu, kızak kaymak, kartopu oynamak, kardan adam yapmaktı. En çok da kardan adam yapmayı severdik, kardan adamın burnuna bir havuç takmakta zorluk çekerdik, o devirde havuç bulmak çok zordu, havuç yerine odun parçası kullanırdık. Gözlerine kömür takar, boyuna evden bulduğumuz bir bez parçasını takardık, tabi annemizin haberi olmadı, eline çalı süpürgesi verirdik. Kardan adam günlerce erimezdi.

Kar yağmadan, havalar çok soğumadan anneme bir eldiven istediğimi söylerdim. Zavallı annem, tek parmaklı bir eldiven örerdi, beş parmaklı eldiven örmenin zor olduğunu söylerdi, biz buna da razıydık. Şapkamız da vardı, kulaklarımızı örten.

Herbirimizin birer kızağı vardı, kimisi ceviz ağacından kimisi meşe ağacındandı. Kızağımızın bir aksesuarı da gazoz kapaklarıydı. Gazoz kapaklarını lokanta ve kahvelerin çöplüğünden toplardık. Kapakları tren raylarına dizer, tren geçtğinde kapaklar dümdüz olurdu. Onları da kızaklarımızın yan taraflarına çakardık, çıkardığı ses ne kadar güçlüyse kızak o kadar kıymetliydi.

Kışın şiddetli olduğu yıllarda ilk orucumu tutmaya başladım. Babam ilkokulu bititnceye kadar orucun tamamını tutmamı istemedi, çok zayıf olduğumdan aç kalmamdan korkardı. Ramazanda yapılan yemeklerin, tatlıların tadına doyum olmazdı, annem de çok güzel yemekler yapardı, hele o kalem gibi sarılan yaprak sarması. Babam üzüm hoşafını çok severdi, her yaz kış için erik, elma, armut hoşafı kurutulurdu. İftar sofrasının vazgeçilmez çorbası, bol biberli, kıymalı tarhana çorbasıydı. Ramazanda aileler komşularına yemekler gönderirdi. İftarda davetler ramazanın 15. gününden sonra başlardı, bu davetlerde en çok biz sevinirdik, çümkü arkadaşılarımızla biraraya geliyorduk. Sokağa çıkıp elektrik direğinin ışığında teravih namazına kadar çeşitli oyunlar oynardık.: akşam ebesi, saklambaç...Ezan okunmadan abdest sırasına girerdik, büyüklerimizle birlikte mahalle camisinde teravih namazı kılardık, biz namaz kılarken bile eğlence peşindeydik, sürekli birbirimizi güldürmeye çalışırdık.

Televizyon kelimesi bizim gençliğimzde hiç telafuz edilmezdi. En büyük eğlencemiz akşamları evde oynanan oyunlardı: 5taş, 9taş, yüksük saklama...evde misafir varsa babamın en büyük zevki askerlik anılaırını anlatmaktı. Çok coşkulu anlatırdı ama dinlemeyenlere de kızardı. Babamın askerlik anılarında duyduk Kütahya ve Şile'yi. Şiledeyken diye başlayan hikayeler hiç bitmezdi, biz de ne kadar dinlesek de yine de aynı heyecanla dinlerdik hikayelerini.

0 yorum:

Yorum Gönder